Amaç:
Bu etkinliğin amacı, yurt içinde Beslenme ve Diyetetik alanında öğrenim gören tezli yüksek lisans veya doktora öğrencilerine yönelik teorik ve pratik uygulamaları, güncel bilgileri içeren Mezuniyet Sonrası Eğitim Etkinliği olarak “Karbonhidrat, Protein ve Yağları Sayıyoruz: Tip-I ve Tip-II Diyabet”e yönelik eğitim düzenlenmesi amacıyla planlanmıştır. Diyabet toplumlarda geniş bir popülasyonu etkileyen, sıklığı giderek artış gösteren, ciddi organ kayıpları ve erken mortaliteye neden olabilen kronik bir hastalıktır. Bu özellikleri ile diyabet dünyadaki pek çok ülkenin sağlık politikalarında özel bir önem kazanmıştır. Bu etkinliğin amacı; diyetisyenlerin diyabetin tedavisinde uygulanan sağlık bilimi ve teknolojisindeki gelişmelere, yeni tedavi yöntemlerine uyum sağlayabilen tıbbi beslenme, tıbbi tedavi, egzersiz ve eğitim alanındaki güncel bilgilerin aktarılması ve pratik uygulamalarla pekiştirilmesidir. Diyabetin tıbbi beslenme tedavisinde hastanın gereksinimlerini karşılayabilecek yetkinliğe sahip sorun çözme becerisi gelişmiş diyabet diyetisyenliği alanında etkin ve yetkin, periferde olup da beslenme ve diyetetik alanında eğitim almış öğretim elemanı olmayan okullardan mezun, konu hakkında yeterince bilgiye sahip olmayan meslek sahiplerini bilgilendirmek, bilgisi olanların ise bilgilerini güncellemektir.
Diyabetli hastanın yaşam kalitesinin artırılması tıbbi beslenme, egzersiz, tıbbi tedavi ve eğitimden oluşan dört temel öğenin koordinasyonu ile mümkün olabilmektedir. Bu kapsamda planlanan TÜBİTAK ve üniversitemiz tarafından katılım belgesi verilecek eğitim programında, diyabetin tedavisinde önemli yer tutan farklı tedavi alanlarında hizmet veren uzman kişilerin bilgi ve deneyim aktarımları çevrimiçi eğitim yöntemleri kullanılarak aktarılacaktır. Böylelikle her yıl dünyada ve Türkiye’de de artmakta olan diyabet konusunda, eğitim ve sağlık kurumlarında hizmet sunan ve sunacak olan diyetisyenlerin mesleki bilgisinin iyileştirilmesi, geliştirilmesi, güncellenmesi hususunda bilimin ışığında güncel bilgileri, literatürü, yurtiçi-yurtdışı kılavuzları sunmak eğitimin hedefleri arasındadır.
Kapsam:
Diabetes mellitus; pankreas insülin sekresyonunun mutlak veya rölatif yetersizliği veya insülin etkisizliği ya da insülin molekülündeki yapısal bozukluklar sonucu gelişen, hiperglisemi ve glukagon yüksekliği ile karakterize; karbonhidrat, protein ve lipid metabolizmalarının bozukluğu ile seyreden, akut metabolik ve kronik dejeneratif komplikasyonlara neden olan bir sendromdur. Yaşam tarzındaki hızlı değişim ile birlikte gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların tümünde özellikle Tip 2 diyabet prevalansı hızla yükselmektedir. Uluslararası Diyabet Federasyonu (International Diabetes Federation-IDF) tarafından yayımlanan 10. Diyabet Atlası’nda 2021 yılı itibarı ile dünyadaki diyabetli birey sayısı 537 milyon iken bu sayının 2030 yılında yaklaşık %20 oranında artarak 643 milyona ve 2045 yılında ise %46 oranında artarak 783 milyona ulaşacağı öngörülmektedir. Bu artışın başlıca nedenleri nüfus artışı, yaşlanma ve kentleşmenin getirdiği yaşam tarzı değişimi sonucu obezite ve fiziksel inaktivitenin artmasıdır. Ayrıca birçok toplumda Tip 1 diyabet insidansının da yükseldiği ve bu artışın okul öncesi yaşlarda daha belirgin olduğu bildirilmektedir. Buna karşılık beslenme ve yaşam tarzındaki yanlışlıklara bağlı olarak son 25-30 yılda çocuklarda ve gençlerde Tip 2 diyabet prevalansı da artmaktadır.
Diyabet, 2000 yılından bu yana tüm dünyada %70 artış gösterdiği için 2019 yılında en çok ölüme neden olan hastalıklar sıralamasında 10. sıraya girmiştir. Dünya Bankası’nın 2020 yılı gelir sınıflamasına göre; Türkiye’nin de yer aldığı, yüksek-orta gelirli ülkelerde diyabet, iskemik kalp hastalığı, inme, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH); trakea, bronş ve akciğer kanserleri ve alt solunum yolu infeksiyonlarından sonra 6. sırada ölüm nedeni olarak görülmektedir. İnsan sağlığını tehdit eden kronik bir hastalık olması yanında, diyabetin hem bireye hem de ülkelerin sağlık sistemlerine maliyeti oldukça yüksektir. Diyabet ve ilişkili hastalıkların takip ve tedavi maliyetlerinden kaynaklanan doğrudan maliyetler yanında, bireyin iş verimliliğinin azalması, yaşam süresinin kısalması, bağımlılık durumu ve hasta yakınlarının meşguliyetlerinden kaynaklanan dolaylı maliyetlerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Günümüzde klinik olarak Tip 1 diyabetli bireylerde hastalık gelişimini veya ilerlemesini önleyecek kanıta dayalı ve yeterince güvenli bir önleme ya da radikal bir tedavi yöntemi henüz bulunmamakla beraber, bu konuda umut veren çalışmalar yayımlanmaya başlamıştır. Buna karşın, yapılan çalışmalar prediyabetli bireylerde Tip 2 diyabetin yalnızca sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ile %40-58 oranında önlenebileceğini göstermiştir. Bununla beraber, bu konuda başarı kazanabilmek için yaşam tarzı değişikliklerini kapsayan koruma stratejilerini uygulamada risk gruplarına dahil kişilerin hedef kitle olarak alınmasında fayda vardır.
Dünyada artık bir epidemi olarak nitelendirilen diyabet, hem bireysel hem de toplumsal olarak insan sağlığını olumsuz etkilemekte, yaşam kalitesini ciddi anlamda bozmakta ve ekonomik olarak yük getirmektedir. Bu nedenle diyabet ve komplikasyonlarının önlenmesinin ve etkin tedavisinin ülkelerin ulusal sağlık politika hedefleri arasında olması kaçınılmazdır. Bu hedefe ulaşmak için de ilk olarak ülkelerin ulusal diyabet programlarını mevcut durum ve olanaklar çerçevesinde yeniden gözden geçirerek düzenlemeleri gerekmektedir. Tip 1 diabetes mellitus, tedavi edilebilir bir hastalık değildir ancak hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek için uygun şekilde yönetilebilmektedir. Diyabetli bireylerin tedavisi, yaşam tarzının dikkate alınmasını ve hasta, aile, doktor ve beslenme uzmanını içeren bütünleşik bir yaklaşım gerektirmektedir. Çocuk hastalarda, büyüme ve gelişme, glisemik kontrol, eğitim, komplikasyonlar, diyabetle ilgili sorunlar ve genel sağlık değerlendirmesi için sık sık takip edilmelidir. Diyabetin diyet yönetimlerinden biri, bireyin karbonhidrat tüketimini saymaktır. Önemli enerji kaynaklarından biri olan karbonhidratlar, hastanın insülin alımını ayarlamak ve kan glikoz seviyesini korumak için sayılmaktadır.
Karbonhidrat sayımı, bazal bolus insülin rejimi ile tedavi edilen Tip 1 ve Tip 2 diyabetli hastalar için bir öğün planlama aracıdır. Karbonhidrat içeren yiyecekler ve kan şekeri üzerindeki etkilerine ilişkin farkındalığa göre uyarlanmıştır. Gerekli insülin dozu, her öğünde tüketilen toplam karbonhidratlara ve insülin-karbonhidrat oranına göre belirlenmektedir. Karbonhidrat miktarının doğru hesaplanması ve dengeli dağılımı,glisemik kontrolün optimize edilmesini sağlar ve diyabetin uzun vadeli komplikasyon risklerini azaltır. Eğitim ve sürekli takip ile karbonhidrat sayımı, diyabetli bireylerin yaşam kalitesini artırır ve sağlıklı bir yaşam sürmelerine olanak tanır. Diyabetli bireylere karbonhidrat sayımının temel prensipleri konusunda kapsamlı eğitimler verilmelidir. Eğitimler, karbonhidrat miktarının nasıl hesaplanacağını, porsiyon kontrolünü ve besin etiketlerini okuma becerilerini içermelidir. Bireylerin yaş, cinsiyet, yaşam tarzı, fiziksel aktivite düzeyi ve medikal ihtiyaçlarına göre bireyselleştirilmiş beslenme planları oluşturulmalıdır. Bu planlar, ana ve ara öğünlerde alınacak karbonhidrat miktarını detaylandırmalı ve dengeli bir dağılım sağlamalıdır. Diyabetli bireyler, düzenli aralıklarla sağlık profesyonelleri tarafından takip edilmelidir. Amerikan Diyabet Derneği (ADA) diyabetin tedavisine yönelik yayınladığı son rehberlerde, glisemik kontrolünü iyileştirmek için karbonhidrat sayımında yağ ve proteinlerinde dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Tip 1 diyabetlilerde yağ, protein sayımı yapılmasını da içeren yeni algoritmaların geliştirilmesi, glisemik kontrolü ve beraberinde yaşam kalitesini arttıracak bir yaklaşımdır.
Karbonhidrat sayımı, diyabet yönetiminde kan glukoz düzeylerinin kontrol altına alınmasını sağlayan temel yöntemlerden biridir. Ancak yalnızca karbonhidrat miktarının hesaplanması yeterli olmayabilir; beslenmede yer alan protein ve yağların da kan glukozu üzerindeki etkisi dikkate alınmalıdır. Proteinler yeterli insülin varlığında kan şeker düzeyini minumum seviyede etkilerken, insülin yetersizliğinde ise hızlı bir şekilde glukoneogenez yolu ile glukoz düzeyini yükseltir. Özellikle Tip 1 diyabette standart öğünlerle, protein eklenmiş öğünlerin postprandiyal glisemik yanıtını karşılaştıran çalışmalar, protein içeriği yüksek öğünlerin 2-5 saatlik postprandiyal periyotta anlamlı derecede daha yüksek postprandiyal glisemik seyre ve insülin ihtiyacına neden olduğunu göstermektedir. Proteinlerin karbonhidratlarla veya tek başına tüketilmelerinin farklı etkilere neden olabileceği belirtilmektedir. Karbonhidratlarla birlikte 12.5 g ve üzeri protein tüketiminin kan glukozunu etkileyeceği ve tek başına tüketilecekse etkiyi görebilmek için en az 75 g protein tüketilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Yüksek yağlı öğünlerde (≥40 g) insülin dozunun başlangıç için %30-35 artırılması gerektiği, çift dalga bolusun %50/50 olarak (%50’si hızlı bir şekilde, %50’si yayılarak) 2-2.5 saatten başlayarak yayılması gerektiği bildirilmektedir. Ek insülin artışlarının, uygulama yüzdesi ve yayma süresi değişikliklerinin bireyin besin öğesi hassasiyetleri dikkate alınarak ve geriye dönük postprandiyal glukoz yanıtları değerlendirilerek yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. Sağlıklı bireylerde ve Tip 1 diyabetlilerde karbonhidrat içeren öğüne eklenen yağlar, glisemik cevabı erken postprandiyal periyotta (ilk 1-3 saat) azaltırken, geç saatlerde hiperglisemiye neden olmaktadır. Sürekli kan şekeri izlemi yapılan sağlıklılarda yüksek yağlı öğünün, yüksek karbonhidrat-düşük yağ içeren bir öğüne göre postprandiyal glisemide küçük bir artış, ancak gecikmiş hiperglisemiye neden olarak uzun sürelerde, yavaş yavaş bir azalma sağladığı görülmüştür.
Protein ve yağlar, doğrudan kan şekerini yükseltmese de dolaylı olarak glukoz yanıtını etkileyebilmektedir. Özellikle yüksek yağ ve protein içeriğine sahip öğünler, mide boşalmasını geciktirerek geç hiperglisemiye yol açarak ve insülin ihtiyacını artırabilmektedir. Ayrıca proteinlerin glukoneogenez yoluyla glukoz üretimine katkıda bulunabileceği, özellikle düşük karbonhidratlı diyetlerde bu etkinin belirginleşebileceği bilinmektedir. Bu nedenle karbonhidrat sayımı uygulamalarında yağ ve protein miktarlarının da göz önünde bulundurulması, insülin doz ayarlamalarının daha doğru yapılmasını sağlayarak glisemik kontrolü iyileştirebilmektedir. Bu kapsamda bireyselleştirilmiş beslenme planlarında yalnızca karbonhidrat değil öğünlerdeki toplam makro besin ögesi bileşiminin değerlendirilmesi, diyabet yönetiminin etkinliğini artırmada önemli bir strateji olarak öne çıkmaktadır.
Mevcut kılavuzlar, prandial insülin için algoritmaların bir öğün sırasında tüketilen karbonhidrat miktarı kadar protein ve yağ miktarına dayanmasını hedeflemektedir. Diyabetli bireylerde, sağlıklı ve dengeli beslenme ile birlikte fiziksel aktivite birlikteliğinin de yönetilmesi ve bu konuda eğitim-danışmalık hizmeti ihtiyacı ortaya çıkmış olup meslek sahiplerinin temel bilgi ve becerilerini artırmak amacıyla “Karbonhidrat, Protein ve Yağları Sayıyoruz: Tip-I ve Tip-II Diyabet” eğitimi desteğine ihtiyaç duyulmuştur. Bu eğitim çalışması sayesinde, Tip 1 ve Tip 2 diyabetin yönetiminde karbonhidrat sayımıyla ilgili güncel bilgileri vaka örnekleri üzerinden tartışma imkânı sağlamak hedeflenmektedir. Eğitimde, özellikle bireylerde sık karşılaşılan diyabet yönetimi sorunlarına öncelikli olarak yer verilecek, yeni gelişmeler katılımcılarla paylaşılacak ve bu konular, alanında uzman konuşmacılar eşliğinde detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Amacımız, karbonhidrat sayımıyla ilgili ortak yaklaşım ve çözüm yollarını belirlemek ve bu önemli konuda mesleki yetkinliği artırmaktır.
Etkinlik kapsamında katılımcılara; diyabetli bireylerde karbonhidrat sayımı, sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite desteği konusunda bilgi sahibi olmasına katkı sağlanacak 3 günlük çevrimiçi eğitim gerçekleştirilecektir. Eğitime ulaşımın zaman ve mekân açısından daha kolay olabileceği düşüncesi ile eğitim çevrimiçi olarak planlanmıştır. Yürütücü kurumu Ankara Medipol Üniversitesi olan eğitime katkı verecek öğretim üyeleri ve sağlık personelleri Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Biruni Üniversitesi, Ankara Bilkent Şehir Hastanesi ve Gazi Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır. TÜBİTAK 2237-A Projesi kriterlerinde yer alan “Etkinlik düzenleme kurulu üyelerinin yurt içinden en az 3 farklı üniversite/araştırma kuruluşu mensubu bilim insanından oluşması” maddesi böylelikle sağlanmaktadır. Ayrıca ders verecek eğiticiler en az Yüksek Lisans/Doktora/Tıpta Uzmanlık eğitimi derecesine sahip olan alanında uzman kişilerden oluşmaktadır ve projenin “Ders verecek eğiticilerin en az lisans derecesine sahip alanında uzman kişilerden oluşması” kriterine uygundur.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikasını inceleyebilirsiniz. Detaylı bilgi.